27 Eylül 2010 Pazartesi

0˚ paraleli dünyayı kuzey ve güney olmak üzere iki yarı küreye ayırır



bugün çok güzel bir gün olsa keşke.
güzel bir gün her gün değişen bir şey
şunu anlamış bir insan olarak kendimi şanslı hissediyorum:
sonradan öf ne gereksiz zamanlarmış dediğimiz anları da yaşayan biziz ve o zaman mutluyduk, yaşarken yani.
neden sonradan bunun için hayıflanılır ki anlamıyorum. ben kar kardır diye bakarım.
şu an hiç sevmediğim birisiyle bile zamanında mutlu olduysam tamamdır işte kurcalamaya gerek yok.
bir ay sonra uzaya gidecek ve asla görüşemeyeceğim birisinden hoşlandıysam, son bir ayımı çok güzel geçirmeye bakarım. bu işin sonu yok diye keriz gibi dövünmem. çünkü zaten eninde sonunda üzüntü var, hep var. en azından güzel anlar yanıma kar kalmalı bir tesellim olmalı, gereksiz dramatikliğe lüzum yok.

yine bir akyaka dan yaz sonu ayrılışı hüznüne sahibim. ama diyorum ki diğer yıllara oranla en vasat yazımı geçirmiş olsam da ne güzeldi.

yazla ilgili düşündüklerim asla denize girip yüzmek gibi basit ve genel geçer değil

en çok beyaz pikemi ve yatağa yatış anımı özlüyorum kışın. ertesi güne dair tek derdimin denizle ilgili olması olarak uyumayı.
sonra sabah uyanır uyanmaz bronz bacaklarımı görmeyi, aynaya baktığımda renkli ve sağlıklı bir yüzle karşılaşmayı, saatlerce dolap önünde beklemeden şortlardan elbiselerden birisini giyip hemen hazırlanmayı.
bütün gün terlikle gezip hiç yorulmamayı, bikiniyle akşam 9 lara 10 lara kadar oturmayı, duş aldıktan sonraki pembe yanakları, gece uyurken direk pikenin üstüne yatıp sabaha karşı pikeye mısır tanrısı gibi sarınmayı özlüyorum.

buradan gidiyor olmamın tek tesellisi bir gün yine dönecek olmam.

15 Eylül 2010 Çarşamba

sincapların gece yatmadan önce düşündükleri



12'lik tuvalet kağıdı aldığımız zaman, bunların hepsi bittiği zamanki psikolojim nasıl olacak acaba,ne yapıyor olacağım mutlu mu mutsuz mu, sinirli mi yorgun mu, dertli mi rahat mı nasıl bir kafada olacağım acaba derim.
uzun süreli kullanacağım bir ürün aldığımda, o ürünün bitiş sürecinde değişecek olan psikolojimi, hayatımı düşünüyorum. sonuçta bir armut bile değişim geçiriyor sadece dururken. durmak bile yeter, zamanını geçirmeyen şey yok.
durduk yere hiçbir şey yapmıyorken bile acaba seneye bugün şu an ne yapıyor, neler düşünüyor olacağım diyorum.çok uzun süreçlere uzanmaya da gerek yok,yanımdakilere çok sıkca sorduğum sorulardan birisidir ''acaba haftaya şu an ne yapıp,ne düşünüyor olacağız'' sorusu.genelde ööf şu an bunu düşünmek istemiyorum ya da e bugün neyse onu diye cevaplanan bir soru olarak kalıyor. aynı şeyleri yaşamanın getirdiği sonuçlardan oluşan cevaplar bunlar. benim için de pek farklı değil gibi ama düşününce aynı şeyleri ufacık bir üst seviyede yaşadığımı görüyorum. geçen yıl eylül ayında yine aynı şeyleri düşünüyordum. bu sene aynısının biraz versiyonlusu oldu o kadar.
bir sürü şey ile karşılaşıp etkileşim içinde kalıyoruz, masa sandalye de değiliz, değişmemiz, hergün farklı düşünmemiz lazım gibi geliyor bana. aynı şeyleri aynı hislerle yaşamamız güzel değil, sadece garantici.
yarım kalmış bir güneş yağı mesela içinde geçmiş yazı barındırır.ona bakınca bronz vücudumu görürüm.güneş yağının bitiş sürecinde değişen şey sadece bronzlaşan vücudum değil biten bir yaz ve onun beraberinde yaz başında daha eksik,daha farklı olan düşüncelerimdir.
her yılımız farklı geçmeli bence, her ayımız hatta. eğer böyleyse de bunun farkında olmamız lazım.acaba bu krem bittiğinde neler hissediyor olacağım diye merak etmeliyiz.aman işte aynı şeyler demek şu hayattaki en can sıkıcı cümlelerden birisi bana göre.saçlarımız bile aynı değilken kafamız nasıl aynı olabilir ki.sadece farketmek ve düşünmek lazım birazcık. bazı şeylerin farkında olmak elinizi boş duş jeli şişesine attığımızda sinirlenmemizi engeller çünkü yenisi bir arkada zaten sizi bekliyordur.
12'lik tuvalet kağıdı bittiğinde iyi olamazsınız.her zaman en can sıkıcı zamanda biterler çünkü.zaten moraliniz bozuktur ve hiç dışarı çıkasınız yoktur.ayrıca o koskoca paketi de taşımak istemezsiniz.paketi aldığınız günkü o birkaç aylık garantili süreç bitmiştir.ve zaten bu ruloları da hep siz değiştiriyorsunuzdur.

1 Eylül 2010 Çarşamba

kökü bende


saç bir kadın için en önemli uzuvlardan birisidir.evet bana göre saç bir uzuvdur.el ayak gibi de değildir,hiçbir şey yapmasa bile varlığı yeter.
benim hayatımda saç çok daha önemlidir çünkü kendileri baya beni ezip geçmiş ön plana çıkmışladır.doğarken saçlı doğmuşum bir kere,o zaman belliymiş kendi şahsına münhasır olacakları.albümlerde hep upuzun dalgalı saçlarla dolu fotoğraflar.sonra birden küt oluyor onlar.sebebi tabiki de bitlenmek.
bir gün otobüsle bir yerlere giderken,muavin beni yanına çağırıyor ve saçlarımı o steril olmaktan uranüs kadar uzak mavi tarağı ile tarıyor.dolayısıyla bitleniyorum.annem dünyanın en titiz kadını,kökünden kazıtmak istiyor ama dayımın eşi ve tüm akrabalar gürül gürül saçlarımın hastası olduğundan izin vermiyorlar.ben tabi saçlarımda yaratıklar yaşıyor diye ayrı bir buhranlardayım.eve döndüğümüzde annem anında beni kuaförümüz fevzi'ye götürüyor.ben yanaşmıyorum çünkü saç değil benim için bambaşka bir şeyler onlar.boyum kadar var zaten,yıkıyorum ortalığı.ama annem oburluğumdan istifade ederek o sihirli cümleyi söylüyor'' saçını kestirirsen sana fındıklı 9 kat alırım''duyduğum an hipnoz olmuşcasına kesiniz diyorum.fevzi de saçıma kıyamadığından en ibiş boy ölçüsü olarak kulak hizamda küt kesmesine rağmen upuzun bir kuyruk bırakıyor ve onu sarıya boyuyor hayatıma renk katmak için.
saçım küt kesilir kesilmez birden 10 japon saçı gücünde düzleşiyor ve altında sapsarı upuzun bir kuyruk.o kadar siyahlar ki insanlar soruyor hangisi peruk sarı olan mı siyah olan mı diye.fethiye'ye gidiyoruz ve o yaz orda bir sarı kuyruk modası başlatıyorum.
ortaokul da bir gün beni okula almıyorlar,annemi çağırıyorlar.diyorlar ki utanmıyormusunuz küçücük kızın saçını boyatmaya.annem delimisiniz siz boya değil,kendiliğinden koyu siyah diye sinirleniyor.zaten ortaokul olmasına rağmen hala mantıksızca siyah önlük giydiğimiz bir yer olduğundan şaşırmıyoruz bu tepkiye.
liseye başlayana kadar kah küt kah omuzlarda gidiyor saçlarım.ama yine dalgalanmaya başlıyor.kabardıkça kabarıyor.tipimiz benzediğinden ve biraz da artist bir insan olduğumdan çevremin takdiriyle beverly hills teens'deki bianca dupree oluyorum.hala da bu ünvanı koruyorum başarıyla.
o zamanlar saçlarımı özgürce açabilmem için tek bir yol vardı o da düz föndü.her hafta mutlaka bir kez düz fön çektiriyordum,onun dışında da lara croft gibi örüyordum yukarıdan toplayarak.
saçlarımın kölesi olarak geçirdiğim yıllardan sonra birgün,2006 civarında(yukarıdaki fotoğrafımın çekildiği yıl),ankara'da en pahalı kuaföre gidip gardroplar dizecek parayı saç kesimine vermenin şikayetini yaparken bir arkadaşım ucuz ama güzel bir yer tavsiye ediyor.gidiyorum yeter artık diye.adam bana diyor ki bu saçlar ne,başın ağrımıyor mu senin?çocukluğumdan beri olan kronik baş ağrımı hatırlıyorum ve evet her zaman diyorum.saçlarının aralarından alacağım diyor ve makası diplerine yönlendiriyor.o an kalp krizi geçiriyorum ufaktan ama belli etmiyorum.kuaförden çıktığımda kendimi çıplak kalmış gibi hissediyorum.annemi arıyorum,anne adam saçlarımının aralarından aldı kuş tüyü gibi oldular diye.annem ben de yaptırıyordum gençken bişey olmaz iyi olmuş diyince,madem bunu bilyordun kadın neden yıllarca yorgan gibi saçlarla dolaştırdın beni diyorum,ilerde çok arıyacaksın o yorganı diyor.
o yaz ilk defa saçlarım açık gezdim.haklarını kazanmış zenciler gibi bir huzur geldi bana.bundan sonra saçların esiri olmak yok diye savurdum hep.
geçtiğimiz yazdan bu yana saçlarıma olan sevgim arttı.eski hallerini özlediğimden artık daha az kırptırdım aralardan.şimdi kendileri ile çok iyi anlaşıyoruz.yıllardan beri de ilk defa bu kadar uzattım(burda belime yakın bir yeri gösteriyorum).yıkadığım gün değil de ertesi gün en güzel olduklarını biliyorum,kendilerini sık sık serbest bırakarak ödüllendiriyorum.düz fönü de sadece nemli ve pis istanbul günlerinde çektiriyorum.o zamanlar yine enginlere sığmıyor taşıyorlar çünkü.hayatımda kuaförde fön ve kesim dışında hiçbir şey yaptırmadım ayrıca.saatlerce kuaförde durabilecek bir insan değilim çünkü.

kısa saçın da yakıştığı kadınlar var ama bu konuda ben geri kafalıyım
kadın dediğin uzun saçlı olur.
saçından huylanan kadınlara da üzülüyorum,erkek okşayamayacaksa saçı uzatmanın manası nedir.