26 Nisan 2011 Salı

AYI


Sabahları güzel bir öpücükle uyandırılmayı hiç hayal etmedim. Tek istediğim alerjimin sonucu olarak hapşırarak uyanmamaktı. Zaten ne öpüldüm ne de hapşırığım kesildi. Üstelik sabah sabah öpülmeyi hiç istemem, uykum hafiftir daha yüzüme yaklaşılmadan uyanırım. Öpmek isteyenin de yüzüne hapşırırım kesin.
İnsan evladı olan bunu ister diye düşünüyorum, öpülmek ister ilgi ister. Ama ben sabahları kokulu öpücülere kapalıyım. Bu tür sevgi girişimlerine karşı detaycı antikorlarım savaşıyorlar canla başla.
İnsan olmasaydım da detaycı olurdum diye düşünüyorum

Mango olsam koklanmak istemezdim mesela, her eline alan mutlaka kokluyor. Oysa mango öyle soyulmadan kokmaz, soyulunca bile kokmaz. Bunu nasıl yiyeceğiz şimdi diye yüzüme bakıldığında kala kala buna mı kaldım diye de üzülürdüm. İçilmek de istemezdim yenmek de. Ağacım da asılı kalmak da istemezdim diğer mangolarla. Kesin onlar çok neşeliler ve hiç susmuyorlar çünkü.

Köpekbalığı olsam çok kötü alışkanlıklar edinebilirdim. Kanser olmuyorum çünkü bir kere. Dünyanın en şanslı yaratığı gibi bir şey. Ayrıca çok da havalıyım istediğim balığı yiyebilirim. Balinanın yanına gidip onunla takılabilirim gönlümce. Sırtına da yatarım ama balinanın sırtındaki tortulardan tiksinebilirim biraz.

Pokahontas olsam tüm gün saçlarımla ilgilenirdim. Bronzum da zaten daha ne isterdim ki hayattan. Biraz da şu tarafa savurayım en iyisi saçlarımı diye vakit geçirirdim. İngiltere’ymiş savaşmış hiç işim olmazdı.
Bugün tek omuzlu giyeyim de milletin aklını alayım diye gezerdim kesin. Arada rakunuma saçlarımı oynatırdım, bir oraya bir buraya derken evlenmezdim de kimsecikleri kendime layık görmeyip.

Gazete olsam kuşun altına serilmek isterdim. Üstüme patates soğan doğransın veya camları silmek istemezdim asla. Kafes en süperi, kakalar gelebilir sorun değil. Ama biliyorum ki arada o kuş da gelecek yanıma, kenarlarımı kemirip altıma girmeye çalışacak. Neden yaptığını bilmediği gereksiz ve manasız hareketleri yaparken üstüme düşüp bir süre şaşkın şaşkın kalacak öyle. Hiç canımın sıkılmasına izin vermeyip tüm gün beni oyalayacak o saf kuş.

Ayı olsam tamamen ayı olurdum, detaylarım veya kurallarım olmazdı. Yani insanları yerdim. Aslında yemezdim ısırıp koparıp bırakırdım. Ayıyım yahu, koskoca ayı, ya ne yapayım öpeyim mi insanları sarılıp. Tavşanlarla mı koşturayım.dev pençelerim ayaklarım var bir kere onları kullanmam gerek.
Çadır görünce de dalardım içeri ne var ne yok yiyecek diye. Zaten insan halimle de gittiğim evlerde en merak ettiğim yer buzdolabı ve fırın olur. Tüylerimi de sürekli severdim çünkü insanlar sevemez, yerim direk sevmeye çalışanı. Kış uykusuna da yatarım mis gibi kardı yağmurdu hiç muhatap olmam.

İnsan olsam, insan gibi olmaya çalışmaktan çok sıkılırdım.

o değil o da değil


yataktan kalkmasını bilmeyen bir insanım
balıkadamların kendini tekneden atması gibi atıyorum kendimi ben de
her uyandığımda bir göz kararması bir sersemlik
mutlaka kendimi füze gibi fırlattığım anın bitişinde odamdaki bir ayna ile karşılaşıyoruz
kamaşmış gözlerimle kendime bakmaya çalışıyorum
o an her şey çok güzel, gördüğüm saçmasapan rüyanın devamı gibi
kamaşma geçiyor ve kuru üzüm gibi gözler ile dağınık saçlar günaydın diyorlar bana

bir şeylere programlanmış gibi yaşamayı hiç sevmiyorum
bedenimin bile buna uymasını istemiyorum
spordan sonra ağrısın kaslarım, eskisi gibi olmasınlar mesela
sabah gözümü açtığımda yepyeni bir vücudum varmış gibi uyanayım
hiç ağrımayan bir yerim ağrısın mesela
hayatta aklımın ucundan geçmediği bir yer
işte ben buradayım, hatırladın beni çok minnettarım der gibi ağrısınlar
herkesin vücudu gibi yorgunluktan değil farkındalıktan kırılsın etlerim
kemiklerim onları gereksiz yere kullandığım için değil
en olması gerektiği gibi uzattığım için sızlasınlar
tüm kaslarım kabotaj bayramındaymış gibi hissetsinler
limanlarına giriş izni almışcasına
kendi insan bedenini hissetmenin en güzel anı budur

bütün bunlara rağmen

insan mıyım yoksa başka bir şey mi pek bu konuda kesin kararım yok
ama vücudumdaki bazı şeyleri hissetmemeye başlayınca kendimi makina gibi görüyorum orası kesin
jetonla çalışan bir makina
insanlar bir jeton atıyor ve karşılığında performans bekliyor sanki
yağı var mı fişi takılı mı diye bakan yok
jetonu atan bekliyor
işin kötü tarafı bu bile değil üstelik
asıl sorun

jeton mu kaldı bu devirde diyip geçip gidenler

sarılalım sıkı sıkı


bazen içi civciv dolu bir küvete girmek istiyorum
aralarında uyuyamam tabi ki
zaten tüyleri de ağzıma burnuma girer
bir süre aralarında yatsam yeter
onlar kıpırdanıp ayaklarıyla üstümde gezerken veya uyuma sesleri çıkarıp en sıcak cinsine yapışırken yatayım işte aralarında
kısa bir süre kokuları içimi bayıp tüyleri alerjimi coşturana kadar

yüzüme dokunulmasından hiç hoşlanmayan ama yüzümle oynanmasına bayılan bir insanım
bu ikisi bir arada nasıl anlaşabiliyorlar pek bir fikrim yok
kaşımla mesela saatlerce oynansa hiç sesimi çıkarmam ama birisi mesela çeneme dokunsa havalı bir kung-fu hareketiyle elini kırasım gelir
elimle oynamaya mahkum ettiğim insan sayısı teşkilat kurup isyan edecek kadar çok
saçımla oynamaktan kolu felç olanlar nöroloji servisine gitseler ücretsiz tedavi edilirler
sırtımı bir kez kaşıma gafletinde bulunanlar ömür boyu g tipi ceza evine mahkum bırakılırlar

eğer bir civciv olsaydım en çok tişörtün içine yakadan sokulup göbekten çıkma anını severdim. sıcak kavanozun da mayoru ben olurdum.

zigonu gitti sehpası kaldı


yalnız kalmak aslında gerçekten yalnız kalmak değil
çünkü evde eşyalar var bir kere yalnız sayılmayız
içimizden konuşuruz genelde onlarla,hiç olmasa da konuşmak isteriz
benim gözümde hepsinin de bir cinsiyeti ve sıfatı var üstelik
bu beynimde neye göre biçimleniyor hiç bilmiyorum

televizyonun adam olduğu belli ama mesela ketılın genç oğlan olduğu nerden çıktı

bardaklar tamam kadın ama tost makinesi neden bir zamanlar amerika dan ziyarete gelen amca onu bilmiyorum

buzdolabı kesinlikle teyze ama perdeler nasıl oluyor da evde kalmış uzaktan akraba oluyor

sehpa tabi ki sosyoloji mezunu teyze ama sandalyenin gözümdeki araba meraklısı işe yaramaz genç imajını kim yaptı

daha dün eve gelen eliptik bisiklet nasıl oldu da kimya öğretmenliğinde okumasına rağmen atanamayıp mecburen ingilizce öğretmeni olan kadın oldu

bunların hiçbirisini bilemiyorum,sadece anında böyle şekilleniyorlar kafamda

ama hiç düşünemediklerim,sınıflayamadıklarım var

mesela kaloriferin üsünde duran mermer.o sanırım kutsal taş gibi,düşünürsem çarpar beni sanki
zaten bir ağırlığı var herkesle mutahap olmaz

evde tek eksiğim karasal iklimin susmayan kadını olan perde kornişi
arada çıkardığı seslerle sürekli varlığını belli ederdi
en çok akşamları ve sabah güneşi gördüklerinde ses çıkarırlardı

arada tamamen susmak veya ses çıkarmak istediğim zamanlar oluyor
ama bunun için ani bir soğuma veya sıcak bir güneşe ihtiyacım var
sebepsiz susup huzur bulmam için eşya olmam gerek

benim evimdeki eşyalar mutlular
ama ben onlar kadar şanslı değilim,onlar kadar beni anlayan yok
güneşi bekliyorum ben de sabırla

bikinilerim aradılar geçen gün,çok sıkılmışlar çünkü.

afiyet olsun


kendimi güvercinli neneler gibi hissediyorum

çatı katında yaşayan bir insanın başka bir seçeneği yok

amerika da yaşasaydım belki rakunlarım olurdu, onu da çok isterdim

ama şimdi sadece çatımda tıkırdayan, sağımda solumda pencerelerde guguklayan güvercinlerim var

dün hayatımda ilk kez aşurelik bulgur aldım

tabi ki güvercinlerim içindi

sanki güvercin değil de kızılay çadırında yaşayan depremzedelermiş gibi evdeki tüm bakliyatlar ve ekmekler onlara gidiyor

insan hayatında ilk defa bir şey aldığında artık o şey kendisiyle akrabalık kazanmış gibi oluyor

bundan sonra ben aşurelik bulgur görünce en azından bir selam verip geçmeliyim gibi

sonuçta bir kere aldım evimde ağırladım

bir defa yurtdışına çıkmış insanın ikinci seferinde dış hatlar terminaliyle buluşmasındaki rahatlık gibi ben de ilk kez aldığım domestos ile bir kez daha karşılaşırsam artık içini dışını bildiğimden bana temiz bir rahatlık gelir.

insanın tepesinde tıkırdayan bir güvercinin biraz dinlenince hayatı ne kadar değiştirdiğine inanmak tuhaf gelebilir

aşurelik bulgur kutsal bir şekilde pişirilip komşulara gönderilemedi

şu hayatta ne amaçla varım diye biraz fazla sorgularsak, aşurelik bulgur gibi üzülebiliriz

öyle ya da böyle mideye ineceğiz çünkü.