27 Ocak 2011 Perşembe

sabahlar olsun


sabah uyandığımda işte bu dediğim zamanlar oluyor.sanki gece yatma amacım sabah kalkmakmış gibi
hayatın en iyi yanı sabah uyanmak bana göre
gözümü açtığım andan itibaren bir sayaç işliyor sanki
yataktan kalkmam gereken zamanı belirleyen bir sayaç
bu sayaç şöyle;dönüyor sürekli tam yatağımın sağ yukarısında
içinde onun dönmesini sağlayan bir fare var
tabi ki bol tüylü ve ne yaptığını bilmeyen bir fare
ben uyanır uyanmaz anlamadığı bir dürtü ile koşmaya başlıyor
işte başladı diye
ben yataktan kalkana kadar koşuyor sürekli
o arada ben düşünüyorum yatağımda bugün de uyandım ve şu an aslında neredeyim diye
çünkü mutlaka çok tuhaf bir rüyadan uyanmış oluyorum
fare o arada bana bakıyor ne zaman kalkacak bu diye,sayaç işliyor çünkü
ona bakıp bazen konuşuyorum ama o koşturduğundan pek duyamıyor
neden benim için koşturuyor acaba diye düşündüğüm zamanlar oluyor
maaş vermiyorum,yemek vermiyorum çünkü
sonra fındık beynimden kaynaklanıyor olduğunu anlıyorum
hayali bile onu kilometrelerce koşturmaya yeter

güzel bir güne uyanmanın kıymetini kötü bir güne uyanınca hissettiklerimden dolayı çok iyi biliyorum
güzel bir gün insanın kafasındaki lastik toka gibi.eğer çok hırs yapıp daha da güzel olsun diye sıkıca toplarsan günlerce saç diplerini ağrıtırsın
sadece güzelce toparlayıp 2 tur çevirmek yeter tokayı,zaten gün içinde o kendiliğinden doğal şeklini alır

gece yatmadan hayal kuruyordum bir ara,sonradan bu sabah hayallerine dönüştü.yatmadan önce ne düşündüğümü bile hatırlamıyorum
sabah kalkınca bambaşka bir dünyadayım sanki
insan mıyım hayvan mı uzaylı mı yoksa omega açısından zengin bir kuruyemiş mi
kim bilir neyim
her gün başka bir şeyim resmen

ben bugün nasıl olacak diye düşünürken fare de dönüyor tiftik tüyleriyle bir heyecanla
sayacım işliyor
ama farenin bilmediği bir şey var
sayacımı çok önceden bozmuştum kötü güne uyandığım bir sabahta.

23 Ocak 2011 Pazar

çanta dediğin



ders programına dahil olmasına rağmen evde masa üstünde kalan kitaplar vardır
zavallı kitaplar onlar
defter olsa kalmaz mesela,defter önemli.öğretmen not yazdırdığı için,ödevler onun içinde olduğu için önemli.
bazı insanlar hep defter.harita metod olsalar hiçbir yere sığmasalar bile çantada yer bulurlar her daim.kimselerle paylaşılamazlar,2. el olmalarının bir anlamı yoktur çünkü kişiye özellerdir,hiçbir yerde unutulmazlar,kırmızı kalemle çizilirler,en güzel etiketleri hakederler.
kitaplar öyle değil ama.bir kere unutulsalar bile sınıfta mutlaka sıra arkadaşında aynısı vardır.ne var ki aynı anda okumakta sonuçta.çantada yer mi yok,hemen oracıkta bırakılırlar.
bazen üstüne oturulur,çoğu zaman birilerine verilir.her yeni insana geçtiğinde daha da bir karalanmış olur.
önemli kısımlarının daha önce altı çizilmiş olduğundan alan insanda heves bırakmazlar,bu yüzden de bir türlü sevilemezler.
şaşıp düşüp çantaya girdiklerinde de yerleri en arkalardır genelde.

bazen okul çantasına sığmayan kitap gibi oluyorum
sorumlusu da beni sırtına alıp götürmek yerine yer kalmadığı için çalışma masasında bırakan karmadan başkası değil

bana kalsa ben kaplandığım ilk günkü gibi mutluyum.





17 Ocak 2011 Pazartesi

bir varmış bir yokmuş dedikleri


aklıma hiç normal insan evladı fikirler gelmediğinden hep masal yazsam nasıl olur diye düşünürüm.
masalda saçmalama sınırı yok tam bana göre,bir başlasam neler yazarım kimbilir derken
dün gece anladım ki zaten çok garip bir masalın içindeymişim 10 yıldır.üstelik bu masalda ne yaratıklar var ne de sihirler iksirler.

bu masalda bir otel var
hiç kimsenin anlayamayacağı,yaşayamayacağı olaylar var
mutlu anılarla ama mutsuz sonla biten bir masal
ziraatçiler otel masalı bu

10 yıl önce tüm ailemizi şaşkınlıkla akyaka'da bir binanın içerisinde toplayan,türlü türlü insanla muhabbetin içine sokan,hiç aklına gelmezken bir köpek sahibi yapan bir otel burası.
eski bir bina olmasına,sürekli sorun çıkarmasına rağmen gerçek iyi insanların en mutlu olduğu
en havalı insanların tatile çıktıklarında doğal hallerine bürünmesine neden olan
ilk geldiğiniz gün hiç sevmediğiniz sonraki günler anlaşılmaz bir şekilde aşık olduğunuz
kışın boş durmak yerine öğrencilere yurt olup binbir entrikanın ve iddia kuponlarının havada uçuştuğu
depremlerde heyecanla bahçesine koşup sonra gülerek lobisine döndüğümüz
hastası olduğumuz vega grubunu bize komşu olarak sunan
10 metrelik küçük bir havuzu olmasına rağmen tüm ailemizi havuz mühendisi yapan
sezon dışında bahçesinde saatlerce kahvaltı yaptığımız
meteor yağmurları olduğunda terasına çıkıp yatarak izlediğimiz
güray ile flörtlerimizi bazen en iyi bazen yukarıdaki vasat odalarda ağırladığımız
akyaka'da her gittiğim yerde ismim yerine ziraatçilerin kızı olarak hitap edilmeme sebep olan
annem babam ve abimin işlettiği benim ise sadece salındığım ve bu ne ayak diye dikkat çektiğim
babamın bulmaca günleri düzenlediği
bahçesinde kocaman bir ağacı olan
kapının girişindeki masada saatlerce oturduğum
hep oturduğum
amaçsızca oturduğum hiç sıkılmadığım

bir oteldi

hayatımın 10 yılı orada geçti.
en farkında olduğum anlar,en güzel günlerim,en mutsuz anlarım hep oradaydı

benim yine bir tesellim var o da akyaka
ama hem akyaka'yı hem de ziraatçiler otel'i hiç ziyaret edememiş olanlara üzülüyorum
bloglara sığmaz geçirdiğim şu 10 yıl
kitap yazsam yeridir

ve gerçek bir masal kitabı olacağından eminim.

14 Ocak 2011 Cuma

1 yeni farenjit bulundu


uzayda hayat var diye düşünüyorum,ona hayat denir mi bilemem tabi.bakkal yok market yok,galaksi galaksi gez de nereye kadar.insanın canı hiç mi gofret istemeyecek yani,sonuçta insanın isterse insanımsı şeyin de istemeli.köpeğimsilerse ne olacak diye düşünülebilir ama benim köpeğim dudu da gofret sever bu yüzden bakkal gerekli.
bugün bir uzaylının gelmesini bekliyorum bana.
çünkü boğazımda,ağzımı açtığımda,uzaydan görülebilecek,görülmese bile hissedilebilecek enerjiler yayan nodüller var.
dışarıdan bakılınca hiçbir şekilde anlaşılamayan ama içeride kendilerince bayram havası yaşayan nodüller.
kronik farenjit çok tuhaf bir hastalık,geleceğinden eminim,mutlaka ziyarete gelecek.üstelik gelmeden önce haber yollayacak.bak ben geliyorum farkındaysan boğazında hafif bir yanma var,yola çıktım yani haberin olsun.
bu mesajı aldığımda biliyorum ki ertesi gün damlar.adeta bir sabah süprizi gibi sanki gece kupkuru gördüğün sokakların sabah karlardan bembeyaz olması gibi bir farklılıkla boğazına yerleşiverir.bir gecede nasıl böylesi gelebildi nasıl da kendi malıymış gibi yayıldı bunu anlamak mümkün değildir.
tek çare nodülün tatlı canı ne kadar isterse o kadar kalmasına izin vermek.antibiyotik en sevmediği şey,gideceği varsa da gitmez.sıcak ve soğuktan hiç hoşlanmaz başta rahatlar gibi olup sonradan sinirlenip coşar.boğaz pastili ise unutamadığı eski sevgilisi gibidir ilk buluşmada sıcacık anlar yaşanır ama sonra pastil eriyip gittiğinde aklı başına gelir bu geçici hevesler için ne diye heveslendim ki en iyisi eski halime dönmek der.
bazen havalardan ve gidişattan memnun kalmazsa çok sinirlenip ortalığı ateşe verebilir işte o zaman dostu mu düşmanı mı hiç anlamadığım şey olan benical cold yetişir.ağrısını ateşini biraz düşürse de gece o da nodüle uyup bedeni buhranlara ve kabuslara sürükler.
en sıkıldığı zamanda da canı gezmek ister en sevdiği yerler de acil servisleridir.oradaki agresif hemşirelere karşı inanılmaz bir zaafı vardır,özellikle onları seçip bulur.hemşirenin bir boğaz ağrısı için beni burada oyalıyorsun bakışlarıyla yaptığı iğne ile huzurla uykuya dalar.
uzaylılarla hiç irtibata geçtiler mi bilemiyorum.bazen çok kuvvetli sinyaller gönderdikleri oluyor,bu aralarda etrafta bir takım anlamsız olaylar gerçekleşince sebebi boğazım tamam sorun değil diyebiliyorum çünkü.

işin tuhaf tarafı geleceğini bu kadar bariz belli ettiği halde en ufak bir engellemede bulunamıyorum kendisine
müsait değilim şu sıralar çok yoğunum daha sonra gel diyemiyorum mesela
o daha gelmeden önlemler alamıyorum
çünkü ne yaparsam yapayım geliyor
sanki en doğal hakkıymış gibi,ona borcum varmış gibi yerleşiyor
insanlar sadece anlam veremiyor neden böyle olduğuma
ben ise artık düşünmeyi bırakıyorum kendisini
bazen yalnız kalalım istiyor
yatıyoruz beraber sadece
hep yatıyoruz.