28 Aralık 2012 Cuma

yalnızlığın çaresi öyle bir şey değil ki




''içimde hiç hoş olmayan bir his var''

keşke bu kadar çok düşünen birisi olmasaydım diyorum
bu kadar çok hisseden de
hislerim hiç güçlü olmasalardı
tüm oyunlarda yenilip
hafiza testlerinde kaybetseydim
bütün numaraları unutup
anahtarımı hiç bulamasaydım

herkes üzüldüğü zaman üzülüp
sevinince sevinen
mutluluğu uzaklarda aramayıp
kaderimi hep kabullenen bir insan olsaydım

o zaman belki de hislerimden bu kadar korkmazdım
bir sabah uyanırdım ve yine çok yemişim galiba derdim
veya üşütmüşüm
neden bu kadar enerjim düşük diye
boş boş etrafa bakıp
ben en son ne düşündüm acaba demezdim belki

annem küçükken sinirim bozuk dediğimde
bu yaşta ne siniriymiş derdi
bazen ben de ruhuma aynısını demek istiyorum
bu bedende neyin sıkıntısı bu diye
ben dünyaları değiştirecek bir insan değilim ki
neden bu kadar çok hisle doluyum
boş bir kafa benim de hakkım değil mi

lambaya bakıyorum başka bir düşünce
yere bakıyorum bir başka tuhaflık
ellerime bakıyorum eskilerden bir his
kapıya bakıyorum belki bir beklenti
ne toz ne parke ne de oje görüyor gözlerim
hep bir düşünceler kafamda

geçmiş yılları düşünüyorum
hep en huzurlu hatırladıklarım yalnız olduğum anlar
belki bir şezlongdayım denize bakıyorum
ya da bir ormanda koşuyorum amaçsızca
bir taşın üstüne oturmuş bakıyorum mesela
uzaklardaki bir körfeze
ne zaman bu taşa oturduğumda mutlu olacağım diyorum
şu an anlıyorum ki
o an kadar mutlu olmam imkansız artık

kendimle tartışmak yerine
dinlediğimde huzura eriyorum
yalnızlığa ihtiyacım yok da
ona muhtaç gibiyim
buna bir çare arıyorum belki de yıllardır
hiç farkına varmadan

bir ses yalnızlığın çaresini bulmuşlar dedi
ben bunu öyle anlamadım


ben en iyisi yine bir taşa turayım ve mutluluğu düşüneyim.




18 Ekim 2012 Perşembe

30







aslında yorgunum
insanlara 30 yaş ile ilgili sorduğum her şey
beni daha da yordu

hem bir şeylerin değişmesini istemek
hem de bulunduğum zamanın aynı kalmasını istemek
yoruyor beni
sadece yatıp tavana bakmayı da denedim
ama yine de çok hızlı geçti
tüm bitmesin dediğim dakikalar

iskelenin ucunda bir kapı olsun
ben de arada o kapıdan geçeyim
aynı kendimi bıraktığım andaki gibi
oturup sadece bakayım
sadece bakıyor gibi görünüp
aslında gittiğimi
tek ben bileyim

her zaman hayalini kurduğum
dünden razı olduğum 30 yaş
iskelede oturan beni
değiştiremedi
yine bir şey bekliyorum
ama gelmiyor gibi
hep gidiyor ama hiç gelmiyor

belki de hayatını değiştirip
başka bir ülkeye giden o adam olmalıydım
veya hayatının teklifini alan o kadın
kendini değiştirmeye inanan o insanlar

hiçbirisi ben değilim

sevgi sözcükleriyle teselli olamayan
ve hep iskelede oturmak isteyen
bir insan olmuş olabilirim
kendimi mecbur hissetmemek
tek dileğim olabilir

ne istediğimi bilmiyor olmam
ne istemediğimi bilmediğimi göstermez
bazı şeyler kendiliğinden olsun
ve beni yormasın
bunu istediğimi biliyorum


bir balkon ve bir şezlong da işimi görürdü aslında


30 Temmuz 2012 Pazartesi

TEKRAR





yine uzaklara bakıp aslında ne düşünmeliyim
geçmişi mi geleceğimi mi
çok eğlendiğim yaz günlerini mi
belki daha da eğlenirim dediğim günleri mi
hangisini seçsem dediğim ama
aslında hiç düşünmeden
sadece uzaklara baktığım
bir günümdeyim

herkesin benden daha iyi olduğunu
sağlıklı ve parlak
güçlü ve kuvvetli
akıllı ve şanslı
zengin ve güzel olduğunu düşündüğüm
yine de bunlara rağmen herkesin
yalnız ve mutsuz
anlamamış ve eksik
bilgisiz ve ruhsuz olduğunu görebildiğim
bir günümdeyim

kimsenin görmediği aynama bakıyorum
ve pozlara giriyorum
o an beni kim görüyor bilmiyorum
bazen ağaçlar bazen duvarlar
hatta benim gibi düşünen tüm eşyalar
konuşabilen kimse görmüyor
görebilen kimse de konuşmuyor
kulağıma fısıldıyorlar en fazla
ne kadar tatlısın diyorlar çoğu zaman
güzelsin ve akıllısın
ama fısıldayanların bana bir faydası yok
sanki bana bakan duvar daha iyi biliyor
ne istediğimi ve olduğumu


ne kadar güzel bir yaz günüydü diyorum
zaten yaşadığım o zaman da bunun farkında olarak
gelecekte bu anı çok seveceğim biliyorum
bazen ne kadar gereksiz gelse de
insanın hayatında mutlaka
uzaklara bakıp düşüneceği bir an olmalıdır
keşke o keki yeseydim
veya iyi ki yememişim
hiç fark yok
sadece kendinin bileceği bir tatlılık
açken içince mideye giden yolu hissetmek gibi
hissetmem gereken şeyler var biliyorum

enseme doğru bir rüzgar esiyor
sanırım bu sefer de beni o gördü

iyi ki o keki yemişim.




11 Temmuz 2012 Çarşamba

isteyince yazıyorum



saçımı taramaya başladığımda
nedense duramıyorum
özellikle de ıslaksa saçım
tüy tüy olana kadar
uçları kuruyana kadar
ne hale geldi umurumda olmadan
sürekli tarayasım geliyor


insan yapmak istediği şeyin sebebini sorgulayınca
farkına bile varmadan mutsuzlaşıyor
yaptığı şeyin bir anlamı kalmıyor
artık keyif almak için değil de
bir sonuca ulaşmak için yapıyor çünkü
zaten her şeyi vücudumuz istiyor
bir kere de sadece biz istiyoruz diye su içtik mi
sadece susayınca içiyoruz
alakasız bir zamanda zorla uyuduk mu
uykumuzun gelmesini bekliyoruz
tatile yorulunca çıkıp
biri bizi sevince
biz de onu seviyoruz
her şeyin bir nedeni olmadan
yaşamamız mümkün değil sanki


benden bir şey beklenmemesine alıştım
çünkü öyle olsun istedim
tatlı canım diye gezdim hep
böylelikle insanlar anladı
ama yine de bilmeyenler oluyor
bir şeyi istemiyorsam
yapmıyorum
yapmak zorunda bile kalsam
yapmadım kabul ediyorum
bazen o kadar istemiyorum ki
kendiliğinden olmuyor
o zaman işte diyorum
karma da benim gibi düşünüyor
kısmet nasip hayırlısı
hepsi toplanıp
bana çalışıyor sanki
çünkü ben istemiyorken
zorunluluk da kim oluyor


saçımı dakikalarca tarıyorum
kuru ıslak fark etmez
elektriklenene kadar
şekli bozulana kadar
uçları bile kırılsa umurumda değil
çünkü tarayasım geliyor

bir şeyi neden yapmak istediğime
allahın tarağı karar verecek değil çünkü.






9 Mayıs 2012 Çarşamba

önceden ısıtılmış 180 derece fırında yaklaşık 40-45 dakika


kek yapmayı çok severdim
çok eskiden
kafamdan tarifler uydurup
onların çok leziz olduğuna inanıp
annemi bulaşıklar içinde bırakıp
sürekli kaçardım mutfaktan

asla yapamadığım bir çeşit vardı
pandispanya
tarifi çok karışık ve zahmetliydi
kaynar suda yumurta sarısı çırpmak
gidip test çözmek gibi zor geliyordu
o hep keklerin zeus'u gibi kaldı
ben her normal kek yaptığımda
bana yukarılardan gülüyordu

pandispanya olduğumu fark ettim
kendi gözümde gördüğüm halimle
şimdi her yerin kolayca yaptığı sıkıcı hamur değil
kendime zahmetli gelen haliyle
malzemeler için fazla bulaşık gerektiren
kafa dağınıklığına fırsat vermeyen
hazır olmadan fırın kapağı açtırmayan
bir gün beklemeden kendine gelemeyen
sürekli tarife bakılan
ama bir şey anlaşılmayan
sonuçta lezzetli olması nadir gerçekleşen
bir pandispanyayım

herkesin tercihi sufle olabilirdim
sürekli takdir gören ve tercih edilen
mutlaka karın doyuran
her menüde karşıma çıkan
ama hep farklıymış gibi sunulan
görüntüsü iştah açıcı
üçüncü kaşıktan sonrası bayıcı
hepsini bitirince pişman olunan
ama yine de hep istenen
en çok sevilmeyi hakeden
mideye oturmuyormuş gibi
gelmeden önce dakikalarca aç bekletmiyormuş gibi


avantajlı bir sufle olmak
banko bir tat
hiç bana göre değil


lezzetli bir pandispanya olmasam bile

pişerken eve yayılan
mis gibi kokum yeterdi










24 Nisan 2012 Salı

MUTLU


               


geçen aylardan bir günde 
en son ne zaman ağladın diye sorduklarında
yıllar önce şortlarımı kaybettiğimi sanmıştım 
işte o zaman demiştim 
öncesinde de çok uzaklara bakıyor gibi düşünerek 
ne zaman olduğunu hatırlamaya çalışmıştım 
bir yaz günü şortsuz kaldım sanıp ağlamalarım geldi aklıma 
sonradan bulduğumda ise gözlerim yaşlı fakat keriz bir gülümsemeyle 
kaybolmamışlar demiştim 

bu konuşmalardan bir süre sonra 
tavşanımın öldüğünü öğrendim 
şu hayatta en çok bağlandığım tombul yuvarlağın 
kışın donarak öldüğünü söylemişti adam 
hayvanat bahçesinde tüm hayvanlar canlı kanlıyken 
sadece benim tavşanım ölmüştü 
sürekli rüyalarıma giren ve delicesine özlediğim 
tüm elbiselerimi hatta saçlarımı bile yiyen şeyi 
artık omzuma alıp ne güzel bir his diyemiyordum 
tam da akbabaların olduğu kafesin yanından geçerken 
merdivenlere oturup ağladım 
daha geçen gün en son ne zaman ağladığımı 
gökyüzüne bakarken hatırlamaya çalışan ben 
o an hayvanat bahçesinde akbabaların yanında ağlıyordum 
ve ne kadar kötü bir his olduğunu hatırlıyordum 
gözümüzden sular geliyor ve kontrol edemiyoruz 
hiç bana göre bir durum değil 
hislerim eğitimli subaylar gibi diye bilirdim 
disiplin en üst seviyede hep kalbimde 
ama bir tavşan beni mahvetti 
tüm gün ağladım 
keşke şu an tüm kıyafetlerim kaybolsa 
ama tavşanım geri gelse dedim 
sayısını bilmediğim kadar şortum var ama 
beni seven yanaklar yok artık 

kötü bir gün geçirdiğimde 
umarım hayatımdaki en kötü an budur 
ve ben artık sıramı savmışımdır diyorum 
ama asla böyle olmuyor 
zaten güvenemiyorum da 
insan bol bol sevmeli mi 
yoksa hiç sevmeden ölmeli mi 
karar veremiyorum 
sevgim asla bir şeylere yetmiyor 
bende fazlasıyla taşıyor gibi görünürken 
bir adım atıyorum 
ama aya çıkmam isteniyor 
bir şeylere çabalamadan mutlu olunmuyor 
insanların ben seviyorum hem de çok seviyorum diyip 
huzurla uyumaları ve köşelerine çekilmeleri beni mutlu etmiyor 
sanki herkes evine uyurken 
ben çalışıyorum gibi hissediyorum 

mutlu olmak kilo almak gibi 
şiştikce şişiyorsun 
ve kimse seni uyarmıyor 
en sonunda bir şeyler patlıyor 
veya tüm çıplaklığınla kalman gerekiyor 
o zaman anlıyorsun 
her mutlu oluşun sonunda aç kalmak var 

kolumdaki ize bakıyorum bazen 
yaz günlerinden kalma bir çizik 
tavşanımın tırnağının izi 
hiç anlamasa bile ve canımı da acıtsa 
onu çok sevmiştim 
hiç şikayet etmemiştim 
bana seni seviyorum dememişti 
ama varlığı yeterdi 
yokluğu bile yeterken üstelik 

mutsuz olmak mutlu olmaktan daha kolay 

bu aralar hep kolaya kaçıyorum.

21 Mart 2012 Çarşamba

uyanık



sabah uyandığımda mutsuz olmayı hiç sevmiyorum
bunun bir sürü sebebi olabilir
hasta olabilirim hava kötü olabilir parasız olabilirim
ama bunlardan hiçbirisi sabah mutsuz uyandırmaz beni
yatağımda düşündüklerim ve hissettiklerim bunlar değildir çünkü
yattığım sürece hep güzel şeyler düşünürüm
beni mutlu eden şeyleri
güzel bir hava olabilir
ya da almayı düşündüğüm yazlık bir giysi
devamında ne gelirse gelsin en azından o an mutlu olmalıyım
bazen bu o kadar iyi bir şeydir ki
uyanık olarak 1-2 saat yatarım
nedir ki daha önemli olan
güzel şeyler düşünmekten

benim için hayat sabah da mutsuzken kötüleşmeye başlar
bir sabah uyandım ve bu böyle gitmez dedimlerle değiştirdim bir çok şeyi
gözümü açmamla verdim bütün önemli kararlarımı
öğlene doğru gelen o sakinlik
aslında o kadar da önemli değilmiş hissi
asla olmadı bu kararlarımda
ilk ve son kez vazgeçtim hep
hiç pişman olmadım
sanki kendime karşı çok büyük bir iyilik yapmış gibi
günlerdir açık kalan buzdolabı kapağını kapatmış gibi
çürük yiyeceklerden artık ben sorumlu değilmişim gibi
kalkarım yataktan ciddi bir şekilde

öğlen gelen o sıcaklığın
güneşli saatlerin artık bir önemi yoktur
bunlar "en azından" tesellileri olmaktan çıkmıştır
artık mutlu olmak için teselliye ihtiyacım yoktur
çünkü bir teselliye ihtiyacım da yoktur
güneşli günler artık sadece güzel bir sabahın
mutlu uyandığım bir günün
geri kalan dakikalarda ne olucaksa olsun
iyi bir başlangıcın yanında gelen meyve sepeti gibi
zaten güzelken daha da güzel olan bir şey olarak
yanıma kar kalırlar sadece
cebime fazladan attiğım cevizler bademler gibi
enerji vermek için yanımdadır güneş
sadece tatlı canım için

sabah uyandığımda kendimden başka bir şey düşünüyorsam
ve bu beni mutsuz ediyorsa

o an herkes muz ve sadece bir tek ben mangoyum.

28 Şubat 2012 Salı

kendimi dinledim cicikuş dedi


keşke kuş olsam demedim hiç
kendimden kat be kat büyük birisinin avuçları içerisinde kıvranmak istemezdim
albatros olabilirim belki ama o da çok yalnız ve ciddi
kuş dediğin yumuşak yumuşak yanındakine sokulmalı
ama her zaman da uçup kaçacak gibi durmalı

bir ay oldumu hatırlamıyorum
sağ kulağım çınlıyor
doktorlara işin bilimsel olan kısmını bırakıp
delilik olasılığını kendim düşündüm
acaba kendini bağımsız ve havalı bir varlık olarak gören beynim
bana bir şey mi anlatmaya çalışıyor
hep istiyordu bunu ama sesini duyuramıyordu belki
bir şey oldu
kulağımın uykusundan mı faydalandı
bilmiyorum
ama sızacak bir yol buldu
koskoca beyinle aynı dili konuşacak değiliz ya
bana çınlama gibi geliyor belli ki o dedikleri
ne zaman biraz sessizlik olsa hemen başlıyor konuşmaya
gece yatarken de devam ediyor
bazen sinirlenip iyice bağırıyor
çünkü anlamıyorum
o mantıklı bir şeyler açıklamaya çalışırken
ben kulağıma kameralar sokturuyorum
doğal olarak tepki veriyor
arkasında en ufak bir iz bırakmadan
beni teşhisi zor tetkiklerin içine atıyor

geçen günlerde eskisi kadar çınlamadığını fark ettim
ne ilaç kullandım ne de ameliyat oldum
durduk yere azaldı
bundan memnun olmam gerekiyorken
artık daha da merak ediyorum
bana ne demek istiyordu
sanki bir süredir yalnız değildim gibi
bu gıcık ses beynimin olduğunun kanıtı olabilirdi
çınlamamı arıyor buluyorum kendimi
biraz durunca bakıyorum orada hala
sanki hiç gitmeyecek ama
yine de kendini unutturacak gibi

hiç akıllı olduğumu düşünmedim
hatta kuş beyinli olabileceğimi anladım
beynim yerinde orası kesin
ama her an gidebilir sanki
albatros gibi kararlı ve sadık değil
muhabbet kuşu gibi ne yapacağı belli olmayanından
öpücük verince gelip öpebilir ama
ilk fırsatta açık bulduğu yerden kaçabilir.

26 Ocak 2012 Perşembe

bear grylls


yıllardır izlediğim bir şey
bir adamın dünyanın en tuhaf yerlerinde
ağaçlardan hayvanlara
bulduğu her şeyi yiyerek ve en zor yerleri geçerek
yaşamaya çalışması

bir gün bear grylls
en sevdiğim hayvanlardan olan bir sincap yediğinde
anlamıştım
hayatta kalmak için bazen de sevdiklerimizi yemeliyiz
ya da onların yok olduğuna şahit olmalıyız

en sevdiğim tabağı kullanmak ile
en sevdiğim tabağın kırılması
hep aynı sonuca ulaşıyor
sevdiğin şeyin yok olması veya kirlenmesi
hepsi farklı bir bitiş benim gözümde

insan kendinin en kötü halini düşününce
kirli tabak gibi olabiliyor
ama yumurta yenilen ve yıkanmamış bir tabak
anında kazıyamıyorsun bazı şeyleri
kötü bir koku da sinmiş olabiliyor
bir süre sıcaklık arıyorsun yumuşamak için
sonra temizlenmeye hazır hale gelebiliyorsun
bir sonraki kirleniş için
kendini ters çevirip kurulanmaya bırakıyorsun
hep aynı şeyler oluyor
ta ki bir gün kırılana kadar

her durumdan sağ çıkıp
önüne gelen her şeyi yiyen
bear grylls olmak istiyorum bazen

ama ben onu yiyemediğim için
sincap bile beni yiyebilir

5 Ocak 2012 Perşembe

BERİ


telefonumdaki yaz günleri fotoğraflarıma bakmak en iyisiydi o an
gece 12 olduğunda yeni yıla nasıl gireceğime karar verememiştim
kendimi bir şekilde ikna edip
rahatsız edici şekilde bu inanca bağlandığım için
yeni bir yıla nasıl gireceğimi şaşkınlıkla karşılıyordum
kararlı ve memnun mu olmalıydım
yoksa etrafta sarılacak birilerini mi aramalıydım
işimin başında mı kalmalıydım
yoksa kendi etrafımda mı dönmeliydim

bazen hayatın bana aşık olduğunu düşünüyorum
beni o kadar çok seviyor ki her gün beni düşünüyor
her şeyi ben bir adım daha atayım diye yapıyor

hayatı önemsemiyorum bazen
unutuyorum onu
sabah uyandığımda bana bakıyor olmasını görmezden geliyorum
veryansın edenler oluyor
ne kadar şanslısın senin için neler yapıyor diye
ama kimse bilmiyor ki hayatın bana aşık olmasının sebebini
sinirlendiği zaman suyumu bile doldurmadığını
aslında bu aşkının sadece onu mutlu etmek için var olduğunu

ben bu hayata geldiğim anı bile hatırlamıyorum ki

bir şeylerin hayatımdan gidiyor olmasının sonucuna
istediğim şeylerin gelecek olmasıyla katlanabiliyorum
aslında hep aynı şeyleri istiyorum
yılbaşı gecesi 12 olduğunda güzel bir şey görüp
tüm yılımın o güzelliğe bağlı kalması gibi bir istek bu
eskiye hiç dönmek istemiyor olmam
eski günlerimi huzur evine bırakıp hiç ziyaret etmeyeceğim anlamına gelmiyor
iyi bakıldığına emin olduktan sonra
sürekli geriye dönmeye gerek kalmaz

sahnenin arkasında topuklu ayakkabılarımla yüksekten yaz günlerime bakarken
kendimi zeus gibi hissettim
kimseye sarılmaya ihtiyacım yoktu
gülümsemesem bile olurdu
henüz gelmeyen bir şeyi mutlulukla karşılayamam diye düşündüm
sadece susuz olup olmadığımı hissetmeye çalıştım

hayat yine bana kızmıştı