25 Şubat 2011 Cuma

ben de anlamadım


hayatımın en güzel anı hep sabah erkenden kalktığımdaki ilk 1 saat
çok mutluyum çok güzelim hayatım süper gidiyor o saatte
sanki pis hastane grisi istanbul havasında değil de mis gibi tropik güneşli bir havaya uyanmışım gibi
gereksiz bir neşe içerisine düşüyorum
kimsenin beni anlamaması umrumda değil
kimsenin beni aramaması umrumda değil
hayatım süper o bir saatte çünkü benim

yine garip bir hastalık sonucu cebimde demir hapıyla gezdiğim günlerden bir gün
alışveriş merkezi girişindeki metal dedektöründen geçerken
öttüm anlaşılmaz bir şekilde
tüm metallerimi sağdaki bölüme koymuş olmama rağmen
birkaç defa geçtim ama yine öttü
en son demir hapım mı yok artık o kadar da değildir diyerek çıkarıp yine geçtim
bu sefer ötmedi
çok leş bir gün olmasına rağmen o kadar eğlendim ki
telefon açıp birilerine anlattım
yetmedi
herkeslere anlatmak istedim bunu

koşarak iş arkadaşımın yanına gittim
hevesle anlattım
öfff be saçmalama dedi bana ve iş konuşmasına geri dönmemiz gerektiğini söyledi
hem inanmadı hem de ilgisini çekmedi
ben ondan daha inanamadım bu olayla neden ilgilenmedi
bir de üzerine azar yedim diye
hiç anlam veremedim ben mario yu bitirmiş çocuk sevincindeyken onun mesut yılmaz sıkıcılığına.

bazen yavru köpek gibiyiz, herkes bizi otomatikman sevecek,ne yaparsak yapalım kabullenecek sanıyoruz
görür görmez kucaklarına atlamaya çalışıp,biraz yüz görünce halılarının ortasına çişimizi yapıyoruz
sonradan gazeteyle dövülünce anlıyoruz tahammül nedir nereye kadar dayanır.

sabah kalkınca yavru köpek gibi sebepsiz bir mutluluk içerisinde oluyorum
sonra öğlen gelip gazete ile terbiye ediyor beni
hayat öyle değil kendine gel ve şimdi otur
akşam geldiğinde karnımı doyurup benden bu kadar diyor,başının çaresine bak
hemen yatıyorum çünkü

sabah ne yaparsam yapayım beni seviyor.

23 Şubat 2011 Çarşamba

o benimdir o benim


dünyaları versen de istemem dediğim bir çok şey var
dünyaları da istemiyorum zaten, ne yapayım bir sürü gezegeni ben
zaten uçakta sıkıntı basıyor bir de aylarca kapsüllere binip o dünya senin
bu dünya benim gezip duracak mıyım
imkansız
ben zaten nerede mutlu olduğunu anlamış şanslı tek bir insanım
bu da bana dünyanın bir hediyesi diye düşünüyorum

bir yer var sanki tanrı orayı ben huzur bulayım diye yaratmış
en kötü anımda düşünüp teselli bulayım diye dağları dizmiş
kıskançlığından, başka hiçbir yerde daha mutlu olmamam için en güzel anlarımı orada yazmış
neyse ki ben biliyorum, öyle bir yer var benim için,her şeyim orada ben nerede olursam olayım.

maldivler diyorum bazen,çok güzel sahiller buluyorum dünyada gidilecek
o an hissediyor ve çağırıyor beni anında vergi memuru gibi net ve kararlı.

beni bir bankın üzerine oturtuyor,elime tazecik çay veriyor.kendi konuşsa delireceğimi bildiğinden yerine bir başkasını bulup, çok güzelsin dedirtiyor.
güneşi açtırıyor benim için köpeğimin gözlerini gözlerime dikiyor
ben senin için buradayım diyor ne maldivi, ne taylandı, kendine gel.
sanki binlerce yıl önce herkes benim için, sırf orada çok mutlu olacağımı bildikleri için savaşmış gibi hissettiriyor.

tazecik çayımı içiyorum,hepsi benim diyorum ve kendime geliyorum.

10 Şubat 2011 Perşembe

gelme vatandaş


hiç anlayamadığım şeyler var
uzun süre düşünüyorum ve anlayamıyorum
etrafıma soruyorum yine bir anlam yok
sanki herkes çok zeki ve ben en aptallarla okey bile oynayamayacak kadar aptalım gibi
beynim bir an yaradılış mucizesi olmaktan çıkıp patoloji laboratuvarındaki numune oluyor, sonucu da negatif çıkmış olan.

hayatımda gitmeye tek tahammül edebildiğim yer akyaka pazarı
annemin beraber gitmeye çok meraklı olduğu günlerden birinde
babamla ellerimiz arkamızda teftiş müdürü gibi gezerken pazarda
garip bir meyve gördüm
mersin dedi adam
yaban mersinini biliyordum ama bu daha tuhaf bir şeydi
ağzının içinde metal tabakası kaplıymışcasına bir insan olduğundan babam attı ağzına
biraz kamaştırıyor dedi ve gitti
ben ucundan kemirdim ve o an dünyam karardı
ağzımın içi örümcek ağıyla kaplanmış gibi oldu
hemen peynir reyonuna koşup bir süre peynir yedim, oradan da mandalinalara koştum
ama tabi bu böyle bitemezdi
pazarcının yanına geri dönüp bunu kim yiyor diye sorguladım
adam, valla herkes çok sever dedi ula şivesinden anladığım kadarıyla
insanlar leblebi gibi yiyorlardı gerçekten
nasıl bu kadar farklı olabiliriz dedim
o kadar berbat bir meyve ki o bana göre
benim dışımdaki herkes nasıl yiyebiliyor bir türlü anlayamadım


hayat tatil değil
tatil bir hayat biçimi olabilir ama
ömür boyu tatil yapsak yine hayat adil değil diyeceğimiz anlar olur
çünkü insanlar çok can sıkıcı varlıklar
bazen herkes bana mersin gibi geliyor
beynime o kadar uzaklar ki neden varlar onu bile anlayamıyorum
kim seviyor bunları tanrım diyorum
ama görüyorum ki herkesin girdiği bir mide var,kamaşmayan ağız çok
tanrı ilk insanı yaratırken seçenek sunmuş muydu acaba
sadece elmayı yemeyin evladım,biraz ilerde ananas var mango var onlardan istediğiniz kadar yiyin mi dedi

bence öyle dedi.

7 Şubat 2011 Pazartesi

endikasyonları


hayatımda devamlılığı olan çok az şey mevcut
bunlardan en önemlileri arasında ilaçlarım var
alerjiler,nükseden sorunlar,kronik hastalıklar derken
hayatımın biricik aşkı hep ufak yuvarlaklar elipsler oldular.
onları cansız gibi düşünmem mümkün değil,onlar küçük insanlar gibi benim gözümde.

evdeki ilaç kutusuna bakınca populasyon görüyorum ben,medikal yardım değil.

vitaminler mesela göründükleri gibi olmayan insanlar.
herkesin çok yararlı diye konuştuğu ama aslında mide bulandıran şahıslar bunlar
vitamin dediğin şey gıdalarda mevcut zaten
bundan bihaber insanların prim verdiği kokulu ve popüler tipler vitaminler

ağrı kesiciler en önemlileri,kimisi velimiz kimisi en yakın komşumuz.
ağır olanlar dedemiz ninemiz resmen,hafif olanlar kardeşimiz.
her zaman yedekli bir şekilde hayatımızdan çıkmayan,en az haftada bir kez kendilerine koştuğumuz refakatçiler ağrı kesiciler.

alerji ilaçları en yakın arkadaş.onlarsız yolculuk yapmak çok sıkıcı ve çileli
her aradığında çantanda bulunması gereken bir ihtiyaç.
sadece sana huzur vermek için varolduğuna inandığın bir varlık gibiler.

şuruplar uzaktaki akraba gibi,varlığından sadece yılda 2 kez haberdar olduğumuz
bir işe yaramıyor gibi de ama bir kere içmek zorundasın işte.

iğneler en sevmediğimiz dersin hocası gibi,nefret ediyoruz ama iyi bir gelecek için o azabı çekmek zorundayız.
işimiz bittiğinde asla hatırlamak istemediğimiz hisler beslememize sebebiyet verirler.

geri kalan haplar da devlet memuru gibiler,ancak işimiz düştüğünde kendileriyle muhattab oluruz.


ben ise ilaç sepetindeki yarısı içilmiş antibiyotik gibiyim
bir insan bana başladığında etkimi hissetmesi uzun sürebilir
bu süreç içerisinde eğer sabırlıysa ve yan etkilere aldırmıyorsa faydamı görebilir
ama bu hiç olmaz
genelde iyileştirdim sanılıp yarım bırakılırım
bir süre sonra ağrı veya ateş sonrası pişmanlık ile sepette aranırım
yarım bırakıldığımdan da hiçbir işe yaramam
antibiyotik olduğumdan çöpe de atılmam,en fazla buzdolabına transfer olurum
ancak bir gün o buzdolabını temizlemeye karar veren bilinçli bir kadın gelene kadar orada kalırım

ilaçları buzdolabında saklamak bir işe yaramaz
her ilacın son kullanma tarihi vardır
ve antibiyotikler sadece hepsi tüketildiğinde işe yararlar

hata
endikasyonlarını okumadan içenlerde.